((¯™Ë§RÂRËNGÎZ™¯))
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

((¯™Ë§RÂRËNGÎZ™¯))

ORTAK PAYLASIM SITESI
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Şiddete karşı felsefeciler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
PAPATYA
YENI ÜYE
YENI ÜYE



Kadın
Mesaj Sayısı : 10
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 31/05/08

Şiddete karşı felsefeciler Empty
MesajKonu: Şiddete karşı felsefeciler   Şiddete karşı felsefeciler Icon_minitimePaz Haz. 08, 2008 10:09 pm

Düşünmeye nasıl ve nereden başlayacağını araştıran vicdan sahibi, sağduyulu bir yurttaş `Ülkemizde felsefeciler neden toplumsal olaylar karşısında duyarsız davranıyorlar?` sorusunun bir felsefeciyi doğal olarak hiç şaşırtmayacağını düşünecektir.

Düşünmeye nasıl ve nereden başlayacağını araştıran vicdan sahibi, sağduyulu bir yurttaş `Ülkemizde felsefeciler neden toplumsal olaylar karşısında duyarsız davranıyorlar?` sorusunun bir felsefeciyi doğal olarak hiç şaşırtmayacağını düşünecektir.








Düşünmeye nasıl ve nereden başlayacağını araştıran vicdan sahibi, sağduyulu bir yurttaş `Ülkemizde felsefeciler neden toplumsal olaylar karşısında duyarsız davranıyorlar?` sorusunun bir felsefeciyi doğal olarak hiç şaşırtmayacağını düşünecektir. İşte bu sorunun cevabını felsefeci Kurtuluş Dinçer verdi; `Felsefeciler, felsefenin ne olduğunu düşünmekten felsefe yapmaya başlayamıyorlar.`




Geçtiğimiz günlerde Felsefeciler Derneği `nin düzenlediği `Sempozyum`da felsefeciler, şiddeti masaya yatırarak `Şiddete dur!` çağrısı yaptılar. Dinçer `e göre `şiddet` çağımızda arzulanır bir şeye dönüşmüştür. `gözetle beni`, `izle beni` sözleriyle ifade bulan `şiddet`in hiçbir çağda karşımıza bu kadar iddialı olarak insan hakları, özgürlük ve demokrasi havarisi kılığında çıkmadığı yönündeki tespiti, felsefecilerin en çok tartıştığı konuların başında geldi.




Düşüncenin yeni evi:Felsefeciler Derneği




Felsefeciler Derneği her kesimden düşünce dostlarını birleştirici özelliği ve çeşitli felsefi etkinlikleriyle şimdilik Türkiye Felsefe Kurumu `yla birlikte, felsefe eğitiminin ülkemizde ilkokullara kadar indirilip sistematize hale getirilmesi önerisini yapabilecek, dikkate değer bir sivil toplum kuruluşu olarak görünüyor. Felsefeciler Derneği `nin temelleri, 2002 yılında Ankara `da bir araya gelen, ortaöğretimde çalışan felsefe öğretmenleri tarafından atıldı. Felsefe öğretmenleri, etkinliklerine süreklilik kazandırmak amacıyla 2004 yılında Felsefeciler Derneği `ni kurdular. 2006 Aralık ayında yapılan `Sempozyum`da `şiddet` konusu ile toplumsal bir yaraya parmak basıldı. Felsefe Yazın dergisinin sonraki özel bir sayısı, bu `Sempozyum`da sunulan bildirilere ayrılacak.




Felsefeci Feysel Taşçıer, şiddetin uzun tarihine kısaca değinerek şunlara dikkat çekiyordu; `Çağımız, amaç için araçların daha önce hiçbir zaman bu kadar tahrik edici olmadığı bir çağdır. Şiddetin kendisinde değil sadece araçlarında bir değişme yaşanmıştır. Michel Foucault `un da işaret ettiği gibi hastane, hapishane, tımarhane , okullar, aile ve birçok başka kurumla şiddet, kılıçla yürütülmek yerine bireyi kontrol edici bir şekle büründü ve bu `bio -siyaset` kavramıyla adlandırıldı. Şimdi insan, eskiden olduğu gibi fiziksel şiddetle yok edici olmaktan vazgeçerek maksimum şekilde kendisinden verim alınan makineye dönüştürüldü.` Felsefeci Halil Turan ise `şiddet` kavramının kendi kapsamını zamanla genişletme konusunu irdeledi. Turan , `Önceki çağlarda insan kurban etme eylemi kutsalken günümüzde sadece hasta birinin bunu yapabileceği kabul ediliyor. Şiddeti tanımlama hakkı ve gücünü elinde bulundurma üstünlüğünü istemenin siyasi bir tutum olduğu açıktır` ifadeleriyle siyasal güce her yönelişte suçun ve cezanın yeniden belirlenmesi istencini tartıştı. Çevirmen düşünür Aziz Yardımlı`nın, kendisine kadar söylenenleri daha da kavramsallaştırdığını söyleyebiliriz. Yardımlı, `Şiddet kavramının, istenç ve duyunç (vicdan) kavramlarıyla doğrudan ilişkili olduğunu ifade ederken şiddeti, `Bir istencin, kendini başka istençler üzerine dayattığı ve orada gönüllü bir boyun eğme bulmadığı zaman kendi istencinde diretmeyi zorunlu gördüğünde son çare olarak başvurduğu şeydir` şeklinde tanımlayarak insanları evrensel olarak eşit ve özgür kabul eden bir anlayışla Türk düşünce dünyasında henüz karşılaşmadığını, bunun da ön-modern toplumlarda yasayı yurttaşların yapmıyor olmasıyla anlaşılabileceğine değindi.




Hakikat kurşuna dizilen…




Akademisyen sanatçı Cebrail Ötkün, ressam Goya , Picasso ve Anselm Kiefer `in yapıtlarıyla şiddeti açıklamaya çalıştı. `Sanat yapıtı, toplumsal duyarlılık ve kaygıdan esinlenerek ortaya çıkar. Sanat , yeni bir yaşam beklentisi içerir ve böylece sanat, bir tür şiddettir. Sanatçının bireysel politik inançları, eleştirel tavrı sanat yapıtlarına 18`inci yüzyılın sonlarında yansır. Bu durum, modern sanatın başlangıcı olan romantizm akımıyla gerçekleştirildi` diyen Ötkün, romantizm sanatçısının bireyselliği ve sosyal bağımsızlığı tezini öne sürdü.




Özlem , acı, ölüm, şiddet gibi konular romantiklerle birlikte sanatın konusu oldular. İspanyol ressam Goya (1746-1828), bu akımın en etkili örneğidir. Goya `nın 3 Mayıs 1808 Madridli Yurtseverlerin Katledilişi resminde ezen-ezilen, ölen-öldüren gibi şiddetin tüm unsurları sergilenir. Hareket açık renk ve hareketsizlik koyu renkle ifade edilmiştir. Mekan, gerçeği gizleyen aynı zamanda açan gecedir. Hakikat kurşuna dizilen yurtseveri aydınlatarak kendisini ortaya koymaktadır.` Küreselleşmenin insan toplumunu kişiliksiz, aynılaşmış ve tek boyutlu bir insan kitlesine dönüştürdüğü yönünde görüşler ileri süren felsefeci Sabri Büyükdüvenci, `Şiddetin ya öznesiyiz ya nesnesiyiz ya da her ikisiyiz. Çoğu zaman şiddet konusunda ayrımcı davranıyoruz` sözleriyle şiddetin aktörlerini belirledi. `Şiddetin her iki tarafında durmamız bizim ikiyüzlü olduğumuzu gösterir . Çocuğumuza iyi niyetle yaptığımız şiddeti olumlu görüyoruz, devlet yaptığında legal, mafya yaptığında illegal diyoruz; toplum yaptığında, örneğin linç olayında olduğu gibi meşru diyoruz. Böylece şiddet kavramının birçok alanda çeşitli türleri ayırt edilmelidir` diyen Büyükdüvenci, aynı zamanda evrensellik kavramı ile küreselleşme kavramlarını karşılaştırarak çağımızın belirleyici bir özelliği olan küreselleşmenin, `şiddetler hiyerarşisi`nde nasıl yer bulmuş olduğunu göstermeye çalıştı.




Irkçılığın arka planı




Irkçılığın, ideolojik ya da kültürel bir artık değil aksine kapitalist ekonomik yapılanmanın bilinçli olarak sürdürdüğü ayrımcılığın bir örneği olduğu yönündeki tespitleriyle felsefeci Sinan Özbek de `ırkçı şiddet` üzerine değerlendirmeler yaptı. Özbek , şu noktalara dikkat çekti: `Irkçılık, bir ideoloji olarak sömürgecilik döneminde, 16`ncı yüzyılda İspanyolların Amerika `yı işgaliyle ortaya çıktı. Irkçılık iki temel misyonu benimsedi: İlki uygarlaştırma misyonu, başka bir deyişle sivil misyon ve ikinci olarak buradaki insanları aşağılık yaratıklar olarak kabul ederek onları düzeltme misyonu. Büyük filozof Kant bile ırkçılığı destekleyen ifadeler kullandı. Irkçılık, plantaj aristokrasisinin ideolojisi olarak geliştirildi. Kapitalizm, kullanılan emekle ilgili olarak `eşitsizlik` durumunun kaynağını ırka dayandırdı. Günümüzdeki ırkçılık, ideolojik ya da kültürel bir artık değildir aksine kapitalist ekonomik yapılanışın bilinçli olarak sürdürdüğü bir ideolojidir.`




Felsefeciler Derneği `nin düzenlediği Şiddet Sempozyumu `nda, ülkemizde felsefecilerin de toplumsal konularda duyarlılık sahibi olabileceği görüldü. Sonuç olarak insan, maruz kaldığı şiddet durumundan yine kendi çabasıyla kurtulabilecek. İnsanlar, eşit ve özgür olabilecekleri bir bilgeler toplumunu kurana kadar şiddete son vermeye çalışmadıkça birbirlerinin soytarısı olarak kalacaklardır. En güçlü krallar bile soytarının soytarısı olarak anılacaklardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şiddete karşı felsefeciler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
((¯™Ë§RÂRËNGÎZ™¯)) :: FELSEFE-
Buraya geçin: